Edebiyat Kültür ve Sanat Üniversitesi

74 2 0
                                    

Öte diyarlardan geleli birkaç ay olmuştu Ramiz Dayı. Henüz pek alışamamıştı bu diyarlara. İlmin zorunluluk olup tescilinin ise diplomadan ibaret olduğu bu topraklara bir türlü alışamamıştı. Zamanının büyük kısmını güneşli günde bir ağacın altında dinlenerek geçiriyordu. Elinde bir kâğıt ve kalem yazıp duruyordu tüm gün boyunca. Günlerce yazıp karaladıklarını kimse bilmiyordu, kestirmekte olanaksızdı, çünkü yazdıkları bitince, akşam çökerken cebinden çıkardığı çakmağıyla tutuşturup yakıyordu.

İşte günler böyle geçiyordu Ramiz Dayı için. 40 yaşını devirmişti ama hala evlenmeye pek niyetli değildi. Komşunun bahçesinde öylece oturup kitap okuyan Hasan’ı gördü. Hasan henüz üniversiteye başlayalı bir yıl olmuştu. Yaz tatilinin girmesiyle o da rahat bir nefes almıştı. Edebiyat bölümünü okuyordu. Diploma sunum Üniversitesinde bu bölüm yeni açılmıştı. Hasan da bu bölümün ilk öğrencilerindendi. Ramiz Dayı ağır adımlarla yanına yaklaşıp selam verdi. Hasan öyle derin kitap okumaktaydı ki, dalıp gitmişti adeta. Görünmeyen Bilinmez adlı romanı okurken, Ramiz Dayının iki defa tekrarladığı selamını duymamıştı bile. Ramiz Dayı Hasan’ın yanına geçip oturdu. Kısa bir süre sessizce Hasan’ı ve okuduğu kitabı inceledi. Hasan’ın yanı başında bir kitap daha vardı. O kitabı da alıp incelemeye koyuldu. Kitap ilginç bir kapağa ve isme sahipti. Sessizce kitabın adını okumaya başladı. Hasan Ramiz Dayının boğuk sesiyle irkilmişti. Elindeki kitabı kapatıp ters bir bakış attı. Hiddetle Ramiz Dayıya çıkıştı. “Ne yapıyorsun sen be adam? Utanmıyor musun başkasının eşyalarını kullanmaya, başkasını rahatsız etmeye?” Ramiz Dayı şaşırmıştı. Üzülmüş ve rahatsız olmuştu. Özür dileyip, ayağa kalktı. Hasan hala kendince söylenmekteydi. Sessizce Ramiz Dayı her zamanki ağacının altında dinlenmeye koyuldu.

Günler sonra Ramiz Dayı Hasan’ı yine görmüştü. Bu kez Hasan Ramiz Dayının her zaman oturup dinlendiği ağacın altında oturuyordu. Ramiz Dayı yavaşça sokulup selam verdi. Hasan yine selamı duymamıştı. Bir süre Ramiz Dayı ayakta öylece bekledi. Hasan nihayet onu fark etmişti. Ne istiyorsun dercesine Ramiz Dayının yüzüne bakmaya koyuldu Hasan. Ramiz Dayı ağacı işaret edip, burada genellikle kendisinin oturduğunu bugünde oturmasında bir sakınca olup olmayacağını sordu. Hasan yine hiddetlenmişti. “Senin ağacın mı bu? Hem başka ağaç mı yok.” Ramiz Dayı Hasan’ın elindeki kitabı gösterip ne olduğunu sordu. Hasan’ın yanıtı yine hiddetli ve kırıcıydı. “Sana ne be adam.” Hasan kitabını okumaya koyuldu. Ramiz Dayı ise yine sessizce evinin yolunu tuttu.

Günler sonra Ramiz Dayı Hasan’ın kim olduğunu öğrenmişti. Hasan ve ailesini yemeğe davet etmişti. Ailesi oldukça kibar ve kültürlüydü. Hâlbuki Hasan’ın babası Kasım Bey de annesi Zehra Hanım gibi ilkokul terkti. Maddi sıkıntılardan ötürü okuyamamışlardı ama kültürlüydüler. Muhabbet Hasan’ın eğitimiyle başlamıştı. Muhabbetin gidişatı Hasan’ın egosunu kabartıyor ve hoşuna gidiyordu ama bir süre sonra sıkılmaya başladı. Kendince söylenmeye başladı. Bu cahil adama bunları anlatsan ne yazar. Anlatmanın da, bu adamla konuşmanın da anlamsız olduğu düşüncesi belirmişti tüm zihninde.

            Çorbalar içilmiş, ana yemek olarak patlıcan yemeği gelmişti. Hasan ise hayatta yemezdi bu yemeği, çünkü patlıcandan nefret ediyordu. Ramiz Dayı Hasan’a gülümseyerek bakıyordu. Okul okuyor olmasına, özellikle de edebiyat okuyor olmasına seviniyordu ama pek edebiyat okuyan bir halde görünmüyordu. Hasan’ın babası Kasım Bey dayanamayıp Ramiz dayının okuma bilip bilmediğini sordu. Ramiz dayı “Hangi yazıyı?” diye soruyla yanıt vermişti. Hasan sinirlenmişti. Hiddetle karşılık verdi. “Çin yazısını. Sence adam hangi yazı olabilir. Biz şuan hangi yazıyı kullanıyoruz. Bu yazıyı okuyabildin de diğerleri mi kaldı?” Annesi Zehra Hanım Hasan’ı sakinleştirdi. Ramiz dayı okuma hususuna ara verip neden yemek yemediğini sordu. Hasan’dan ses çıkmamıştı. Annesi durumu izah edince, Ramiz dayı; “O halde sana başka bir şey yapayım istersen. Sahan da yumurta yer misin?” Hasan yine sinirli ve sıkılmış halde yanıt verdi. Aşağılarcasına, beğenmez bir ifadeyle; “Yumurta mı? Hayatta yemem. Ben edebiyatçı biriyim. Böyle bağnaz şeyleri yememi mi bekliyorsun sen?” Ramiz dayı da artık sinirlenmişti ama belli etmek yerine yine sualle karşılık verdi. “Peki, edebiyatçılar ne yer, onlar insan değil mi?” Hasan aşağılayan bakışını attıktan sonra sadece başını salladı. Bu davranışla Ramiz dayı demek istediğini anlamıştı. Ramiz dayıyı küçümsüyor, bu hususu onla konuşmanın bile boş olduğunu düşünüyordu Hasan.

Edebiyat Kültür ve Sanat ÜniversitesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin